Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

daha yavaş

  • 1 daha yavaş

    slower (adv.)

    Turkish-English dictionary > daha yavaş

  • 2 lütfen biraz daha yavaş konuşun

    Please speak more slowly.

    Turkish-English dictionary > lütfen biraz daha yavaş konuşun

  • 3 daha

    1.
    1) ещё, пока́ ещё, до сих пор; всё ещё

    daha bir saat olmadı — [пока́] ещё не прошло́ и ча́са

    2) ещё, бо́лее (в добавление)

    daha az — ме́ньше

    daha az kıymette — ме́нее це́нное

    daha az konuşur oldu — он стал ещё молчали́вее

    daha çabuk — ещё быстре́е

    daha çok — [ещё] бо́льше

    daha doğrusu — точне́е, верне́е

    daha erken — а) ещё ра́но; б) ра́ньше

    daha fazla — ещё бо́льше

    daha görüşürüz — ещё уви́димся

    daha iyi — а) ещё лу́чше; б) лу́чший; бо́лее хоро́ший

    daha iyi kalite — лу́чшего ка́чества, лу́чшее ка́чество

    daha kolay — [ещё] ле́гче

    daha küçüğü yok mu? — а поме́ньше нет?

    daha sonra — по́зже, в дальне́йшем

    daha yavaş — [ещё] ме́дленнее

    daha zor — [ещё] трудне́е

    bir daha — а) ещё раз; б) при отриц. глаголах бо́льше, впредь

    oraya bir daha git — сходи́ туда́ ещё раз

    birdaha yapma — бо́льше не де́лай так

    bir saat daha beklemeli — ну́жно подожда́ть ещё час

    biraz dahaverin — да́йте ещё немно́го

    bu ondan daha büyük — а) э́тот [ещё] бо́льше того́; б) э́тот ста́рше того́

    ne kadar daha — ско́лько ещё

    2.
    мат. плюс

    daha daha? — ну-ну?, что ещё?

    dahaiyi ya! — тем лу́чше!

    dahaneler — ещё что!; ну что ещё!; невозмо́жно!; не мо́жет быть!

    Büyük Türk-Rus Sözlük > daha

  • 4 daha

    1) ещё, всё ещё, пока́ ещё

    daha bir saat olmadı — ещё не прошло́ и ча́са

    daha gelmedi — он пока́ ещё не пришёл

    2) ещё, бо́лее ( в добавление)

    oraya bir daha git — а) сходи́ туда́ ещё раз; б) бо́льше, впредь

    bir daha yapma — бо́льше так не де́лай

    daha görüşürüz — ещё уви́димся

    ne kadar daha? — ско́лько ещё?

    3) ещё, ещё бо́лее ( в большей степени)

    daha az — ме́ньше

    daha az konuşur oldu — он стал ещё молчали́вее

    daha çabuk — ещё быстре́е, побыстре́е

    daha fazla — ещё бо́льше

    daha kısa — бо́лее коро́ткий, коро́че

    daha küçüğü yok mu? — а поме́ньше нет?

    daha yavaş — поме́дленнее

    Türkçe-rusça sözlük > daha

  • 5 langsam

    1. adj a geistig yavaş;
    langsamer fahren (daha) yavaş gitmek;
    langsamer treten fam fig kendini yormamak;
    langsamer werden yavaşlamak
    2. adv yavaş (yavaş) langsam, aber sicher yavaş, ama sebatla;
    fam es wurde langsam Zeit! -in artık zamanı gelmişti

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > langsam

  • 6 slower

    1. daha yavaş (adv.) 2. yavaş (adj.)

    English-Turkish dictionary > slower

  • 7 slower

    adv.daha yavaş:adj.yavaş

    English-Turkish new dictionary > slower

  • 8 please speak more slowly

    lütfen biraz daha yavaş konuşun.

    English-Turkish dictionary > please speak more slowly

  • 9 please speak more slowly

    lütfen biraz daha yavaş konuşun.

    English-Turkish dictionary > please speak more slowly

  • 10 miyobradi

    Əzələnin qıcığa normala nisbətən daha yavaş cavab reaksiyası göstərməsi

    Türkcə-Azərbaycanca İzahlı Tibb lüğəti > miyobradi

  • 11 Zeit

    Zeit <- en> [tsaıt] f
    a. ling, sport zaman, vakit; (\Zeitpunkt) an; (\Zeitraum) süre [o müddet]; (\Zeitalter) çağ; (Bronze\Zeit, Stein\Zeit) devir; (Uhr\Zeit) saat; (Jahres\Zeit) mevsim;
    seit einiger/geraumer \Zeit bir/uzun süredir;
    nach türkischer \Zeit Türk saati ile;
    zu jeder \Zeit her zaman;
    zu keiner \Zeit hiçbir zaman;
    zur \Zeit Napoleons Napolyon devrinde;
    eine \Zeit lang bir zaman boyunca; ( eine Weile) bir süre [o müddet];
    seit dieser \Zeit bu [o o] zamandan beri;
    nach kurzer \Zeit az zaman sonra;
    mit der \Zeit zamanla;
    mit der \Zeit gehen zamana uymak;
    ( keine) \Zeit haben vakti ol(ma) mak ( für için);
    wir wollen keine \Zeit verlieren vakit geçirmeyelim;
    wir haben noch fünf Minuten \Zeit daha beş dakika vaktimiz var;
    wo warst du denn die ganze \Zeit? bunca zaman neredeydin?;
    \Zeit gewinnen vakit kazanmak;
    sich dat ( mit etw dat) \Zeit lassen (bir şeyde) acele etmemek, (bir şeyi) aceleye getirmemek;
    sich dat \Zeit nehmen ( für etw) bir şey için zaman ayırmak;
    jdm die \Zeit stehlen ( fam) birinin vaktini almak;
    sich dat mit etw dat die \Zeit vertreiben bir şeyle oyalanmak [o vakit geçirmek];
    jdm dat mit etw dat die \Zeit vertreiben bir şeyle birini oyalamak, bir şeyle birinin vaktini almak;
    das hat ( noch) \Zeit buna (daha) vakit var;
    auf \Zeit süreli;
    es wird ( allmählich) \Zeit (yavaş yavaş) vakit geliyor;
    es ist an der \Zeit ( zu gehen) (gitme) vakti geldi;
    morgen um diese \Zeit yarın bu vakitler;
    um 12 Uhr mitteleuropäischer \Zeit Orta Avrupa saatiyle saat 12'de;
    der größte Schwindler aller \Zeiten gelmiş geçmiş en büyük düzenbaz;
    zur rechten \Zeit zamanı gelince;
    alles zu seiner \Zeit! her şeyin zamanı var!;
    von \Zeit zu \Zeit zaman zaman, vakit vakit;
    auf bestimmte \Zeit belirli bir süre için;
    auf unbestimmte \Zeit belirsiz bir süre için;
    im Laufe der \Zeit zaman geçtikçe;
    die heutige \Zeit şimdiki zaman, zamane, günümüz;
    die gute alte \Zeit! hey gidi günler hey!;
    das waren noch \Zeiten! ne günlerdi onlar!, o günler ne günlerdi!;
    zu der \Zeit, als ich jung war/in Köln wohnte ben gençken/Köln'de otururken;
    in letzter \Zeit son zamanda;
    in nächster \Zeit yakın zamanda;
    für alle \Zeiten ebediyen;
    auf unabsehbare \Zeit belirsiz bir süre için;
    die \Zeiten ändern sich zamanlar değişiyor;
    das ist vor meiner \Zeit geschehen bu benim zamanımdan önce oldu;
    zu meiner \Zeit benim zamanımda;
    kommt \Zeit, kommt Rat ( prov) zamanı gelince çaresi bulunur;
    du liebe \Zeit! bak sen şu işe!;
    \Zeit ist Geld ( prov) vakit nakittir

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Zeit

  • 12 проходить

    I несов.; сов. - пройти́

    пройти́ по мосту́ — köprüden geçmek

    он прошёл ми́мо нас — yanımızdan geçti

    пройди́те вперёд — öne geçin(iz)

    он прошёл в кино́ без биле́та — sinemaya biletsiz daldı

    пройти́ переу́лком — yan sokaktan geçmek

    доро́га прохо́дит о́коло дере́вни — yol köyün yakınından geçer

    здесь пройдёт нефтепрово́д — buradan bir petrol boru hattı geçecek

    2) (yol) almak; yapmak

    мы прошли́ де́сять киломе́тров — on kilometre yol aldık

    стометро́вку он прохо́дит за двена́дцать секу́нд — yüz metreyi on iki saniyede alır

    пе́рвый круг про́йден за 43 секу́нды — спорт. ilk tur 43 saniyede geçildi / koşuldu

    вчера́ го́нщики прошли́ 200 киломе́тров — dün yarışçılar 200 kilometre koştular

    маши́на но́вая, прошла́ всего́ три ты́сячи киломе́тров — araba yenidir, topu topu üç bin kilometre yaptı

    а пото́м пройдём в парк — sonra da parka uzanırız

    не прошёл я и ста шаго́в, как... — yüz adım gittim gitmedim,...

    3) ( миновать) geçmek, arkada bırakmak

    прошли́ го́ды — yıllar geçip gidiyordu

    мно́го лет прошло́ с тех пор — aradan yıllar geçti

    за э́то вре́мя про́йден значи́тельный путь — bu süre içinde hayli yol alındı

    за про́йденный пери́од — arkada / geride bıraktığımız dönem içinde

    передо мной прошли́ собы́тия после́дней неде́ли — gözümün önüne son haftanın olayları bir bir gelip geçti

    4) ( об осадках) yağmak
    5) (распространяться - о слухах и т. п.) dolaşmak, yayılmak

    по всей дере́вне прошёл слух, что... — söylentisi tüm köyü dolaştı

    6) (продвигаться через что-л.) sığmak; geçmek

    ни́тка в ушко́ не прохо́дит — iplik iğnenin gözünden geçmiyor

    в э́ту дверь шкаф не пройдёт — dolap bu kapıdan sığmaz

    через заклёпки прохо́дит вода́ — perçin başlarından su sızıyor

    8) (о времени, о чём-л. бывшем, длившемся) (gelip) geçmek

    прошёл це́лый час — tam bir saat geçti

    зима́ прошла́ — kış geçti

    мо́лодость прошла́, как сон — gençlik bir rüya hali gibi gelip geçti

    с тех пор, как он уе́хал, не прошло́ и неде́ли — o gideli daha bir hafta bile olmadı

    не пройдёт и неде́ли, как... — (bir) haftaya kalmaz / kalmadan

    не прошло́ и го́да, как... — senesine kalmadı,...

    не пройдёт и го́да, как... — bir yıla varmaz,...

    три дня прошли́ в перегово́рах — üç gün görüşmelerle geçti

    вся его́ жизнь прошла́ в борьбе́ — tüm hayatı mücadele ile geçti

    путь, про́йденный на́ми за полве́ка — yarım yüzyıl içinde aldığımız / katettiğimiz yol

    с тех пор ско́лько их таки́х прошло́! — o zamandan bu yana kaç tanesi geldi gitti!

    9) ( прекращаться) dinmek; geçmek

    боле́знь прошла́ — hastalık geçti

    болезнь прошла́ без осложне́ний — hastalık komplikasyonsuz olarak geçti

    головна́я боль у неё прошла́ — baş ağrısı dindi

    всё у него́ пройдёт (о больном)bir şeyi kalmaz

    уста́лость постепе́нно пройдёт — yorgunluk yavaş yavaş çıkacak

    дождь прошёл — yağmur durdu / dindi / kesildi

    шторм прошёл — (denizde) fırtına durdu / kaldı

    10) (подвергаться чему-л.) geçmek

    пройти́ через тяжёлые испыта́ния — ağır / çetin sınavlardan geçmek

    проходи́ть медици́нский осмо́тр — tıbbi muayeneden geçmek

    проходи́ть ветерина́рный контро́ль — veteriner kontrolundan geçmek

    пройти́ (через) цензу́ру — sansürden geçmek

    11) (заканчиваться каким-л. образом) geçmek

    пра́здник прошёл ве́село — bayram neşeli bir hava içinde geçti

    его́ конце́рт прошёл успе́шно — verdiği resital başarılı oldu

    12) (завершить какой-л. курс) görmek

    пройти́ специа́льную подгото́вку — özel eğitim görmek

    пройти́ курс светолече́ния — ışık tedavisi görmek

    э́тот прое́кт резолю́ции не прошёл — bu karar taslağı kabul edilmedi

    14) ( быть принятым) kabul edilmek

    пройти́ в университе́т — üniversiteye kabul edilmek

    15) разг. ( изучать) çalışmak, işlemek

    како́й урок сейча́с прохо́дят? — şimdi kaçıncı ders işleniyor?

    э́то мы еще́ не проходи́ли (в школе)o derse henüz gelmedik

    ••

    э́тот трюк / но́мер не пройдёт! — bu oyun sökmez!

    фаши́зм не пройдёт! — faşizme geçit yok!

    II сов.
    (провести какое-л. время в ходьбе) yürümek

    мы зря сто́лько проходи́ли — boşuna taban teptik

    Русско-турецкий словарь > проходить

  • 13 kommen

    kommen <kommt, kam, gekommen> ['kɔmən]
    vi sein
    1) (her\kommen) gelmek ( von -den); (hin\kommen) gitmek ( nach -e); (an\kommen) varmak; ( zurückkehren) dönmek ( von -den);
    da kommt er ja! işte geliyor!;
    ich komme schon şimdi geliyorum, geliyorum canım;
    gut, dass du kommst gelmen iyi;
    ein Taxi \kommen lassen bir taksi çağırtmak;
    er kam von einer Reise seyahatten döndü;
    angelaufen \kommen çıkagelmek;
    zu spät \kommen çok geç gelmek;
    du sollst zum Direktor \kommen müdüre gelmelisin;
    wie komme ich nach...?...e nasıl giderim?;
    zu der Überzeugung \kommen kanaatine varmak;
    wir müssen langsam zu einem Ende \kommen yavaş yavaş işimizin sonuna gelmeliyiz;
    nicht von der Stelle \kommen yerinde saymak;
    ich halte die Zeit für ge\kommen bence zamanı geldi;
    jetzt komme ich şimdi ben geliyorum, şimdi sıra bende;
    jetzt komme ich an die Reihe şimdi sıra bana geliyor;
    das kommt später bu sonra gelecek;
    der kommt mir nicht ins Haus! bu benim kapımdan içeri giremez!;
    in die Schule \kommen okula başlamak;
    ins Krankenhaus \kommen hastaneye yatmak;
    der Fall kommt vor Gericht mahkemeye düşmek;
    sein Vorschlag kam mir sehr gelegen teklifi [o önerisi] çok işime geldi;
    du kommst mir gerade recht! ( fam) bir sen eksindin!;
    das kommt mir wie gerufen bu çok işime gelir;
    komme, was da wolle ne gelirse gelsin;
    jdm \kommen die Tränen birinin gözleri yaşarmak;
    zum Stehen \kommen durabilmek;
    man kommt hier zu nichts burada hiçbir şey yapılamıyor;
    es kam zu einem Streit kavga çıktı;
    zur Sache \kommen sadede gelmek
    wieder zu sich \kommen tekrar kendine gelmek;
    zu Wort \kommen söz almak;
    zu Schaden \kommen zarar görmek;
    wie käme ich dazu, das zu machen? neden bunu yapacacak mışım?;
    wie komme ich zu der Ehre? ( iron) bu ne şeref?;
    ums Leben \kommen can vermek;
    das kommt zusammen auf 20 Euro ( fam) hepsi 20 euro eder;
    ich komme auf 1.200 Euro im Monat ( fam) ayda 1.200 euroyu buluyorum;
    hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15 doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum;
    kommt man hier leicht an frisches Gemüse? burada taze sebze bulmak kolay mı?;
    ich kam nicht auf seinen Namen adı aklıma gelmedi;
    wie kommst du darauf? o nereden aklına geldi?, bunu nereden çıkardın?;
    sie lässt nichts auf ihn \kommen ona toz kondurmuyor;
    auf die Welt \kommen dünyaya gelmek;
    auf etw/jdn zu sprechen \kommen bir şeyden/kimseden söz etmeye başlamak;
    hinter etw \kommen bir şeyin içyüzünü öğrenmek;
    durch den Zoll/eine Prüfung \kommen gümrükten/bir sınavdan geçmek;
    Jeans sind wieder im K\kommen blûcin yine moda oluyor;
    aus der Mode \kommen modası geçmek;
    aus dem Konzept \kommen aklı karışmak;
    komm, wir gehen! ( fam) gel, gidelim!;
    nun komm schon! ( fam) ha(y) di gel artık!;
    kommt Zeit, kommt Rat ( prov) zamanı gelince çaresi bulunur
    2) (herbei\kommen) gelmek (zu -e)
    3) ( geschehen) gelmek, olmak;
    ich habe es \kommen sehen bunun geleceğini görmüştüm;
    das musste ja so \kommen bunun böyle olacağı belliydi zaten;
    es kam, wie es \kommen musste olan oldu;
    die Hochzeit kam für alle überraschend düğün herkese sürpriz oldu;
    das Schlimmste/Beste kommt erst noch bunun daha da kötüsü/iyisi var;
    wie kommt es, dass du...? nasıl oluyor da sen...?;
    es kommt immer anders, als man denkt ( prov) evdeki pazar çarşıya uymaz
    4) ( stammen) gelmek ( aus -den);
    ich komme aus Dortmund ben Dortmund'dan geliyorum
    5) ( durchqueren) gelmek (über/durch üzerinden/içinden);
    über Münster \kommen Münster üzerinden gelmek
    6) ( entfallen) düşmek ( auf başına);
    auf zwei Deutsche kommt ein Auto iki Alman başına bir otomobil düşer
    7) ( berühren) dokunmak; ( streifen) değmek
    8) ( herrühren) gelmek ( von -den);
    der Vorschlag kam von mir öneri benden geldi;
    das kommt davon! gördün mü işte!;
    das kommt vom Rauchen bu, sigara içmekten gelir
    das Buch kommt in den Schrank kitabın yeri dolapta
    10) ( Idee) aklına gelmek
    in Gang \kommen başlamak
    12) ( fam) ( Orgasmus haben) gelmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > kommen

  • 14 biraz

    I adv
    1) (ein) bisschen [o wenig], etwas
    \biraz daha noch etwas, etwas mehr
    \biraz olsun wenigstens
    \biraz yavaş lütfen! bitte etwas langsamer!, etwas mehr
    benden \biraz ( daha) büyük er ist etwas größer als ich
    bu \biraz az das ist ein bisschen wenig
    gece yarısını \biraz geçe kurz nach Mitternacht
    II adj bisschen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > biraz

  • 15 тянуться

    esnemek; uzamak; sürüklenmek; gerinmek; uzanmak; hevesli olmak; birbirini izlemek
    * * *

    рези́на тя́нется — lastik esner

    2) ( длиться) uzamak; sürüklenmek

    э́то (суде́бное) де́ло тяну́лось два го́да — bu dava iki yıl sürüklendi

    как ме́дленно тя́нется вре́мя! — zaman ne yavaş geçiyor!

    4) ( простираться) uzanmak, uzamak, uzayıp / uzanıp gitmek

    вдоль доро́ги тяну́лись поля́ — yol boyunca tarlalar uzanıp gidiyordu

    цвето́к тя́нется к со́лнцу — çiçek güneşe doğrulur

    я тяну́лся (руко́й), но до ла́мпы так и не доста́л — uzandıysam da lambaya yetişemedim

    тяну́ться к вла́сти — iktidara uzanmak

    7) ( стремиться) hevesli olmak; gönlü akmak

    он тя́нется к э́той рабо́те — bu iş onun için çok çekicidir

    он ещё в де́тские го́ды тяну́лся к зна́ниям — daha çocukluk yıllarında bilgiye çok hevesliydi

    8) ( двигаться один за другим) birbiri ardından gitmek / yürümek, birbirini izlemek
    9) (стремиться, сравняться с кем-л.) birinden aşağı kalmamaya çalışmak

    Русско-турецкий словарь > тянуться

См. также в других словарях:

  • Gramática del turco — Contenido 1 Olmak Eylemi (Los verbos Ser y Estar) 2 Contenidos 2.1 Introducción 2.2 Partes de la oración …   Wikipedia Español

  • ayaq — 1. is. 1. İnsan və heyvanın yeriməsinə xidmət edən bədən üzvü. Balaca ayaq. Qarın üstündə heyvan ayağının izi var. Ayaq barmaqları. – Təkərlərin səsi, atların ayaqlarının tappıltısı meşələrə səs salırdı. N. N.. Fərraşlar Məşədi Həsəni yıxıb… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • baş — is. 1. İnsan bədəninin kəllə və sifətdən ibarət olan yuxarı hissəsi. İri baş. Onun başı ilə bədəni arasında tənasüb yoxdur. – Baş bədənin tacıdır, gözlər onun daş qaşı. (Ata. sözü). // Heyvan bədəninin beyin olan yuxarı və ya ön hissəsi. Toğlular …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • uzanmaq — f. 1. Üfüqi və hərəkətsiz bir vəziyyət almaq, uzanmış vəziyyət almaq (yatmaq, dincəlmək və ya başqa məqsədlə). Divanda uzanmaq. Otun üstündə uzanmaq. Üzüqoylu uzanmaq. Böyrü üstə uzanmaq. – Nahardan sonra uzandım, amma yuxum gəlmədi. C. M..… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • açılmaq — f. 1. Qapağı, örtüsü və s. götürülmək, düşmək, açıq hala gəlmək. Qutu açıldı. Qazanın qapağı açıldı. Damın üstü açıldı. Şüşənin ağzı açıldı. Qıfıl açıldı. 2. Aradakı maneə götürülmək, yaxud yox olmaq. Qarlar əridi, dağ kəndlərinə yol açıldı. //… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • ağız — 1. is. 1. İnsan və heyvanların üzlərinin alt tərəfində, alt və üst çənələri arasında yerləşən, yeyib içməyə və səs çıxarmağa məxsus üzv. Ağzını yaxalamaq. Ağzı ilə nəfəs almaq. Ağzı acı dadmaq. Dişsiz ağız. Ağız boşluğu. Ağız suyu – insan və… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • uzaqlaşmaq — f. 1. Daha uzağa, uzaq məsafəyə getmək, çox aralanmaq, getdikcə uzaq olmaq. Qəsəbədən uzaqlaşmaq. Çaydan uzaqlaşmaq. – Şəhərdən bir qədər uzaqlaşmışdıq, gördük ki, yolun kənarında bir neçə adam oturub. C. M.. <Valeh> ağacını çobansayağı… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • ağır — sif. 1. Böyük çəkisi, vəzni olan (yüngül ziddi). Ağır yük. Ağır daş. Ağır çamadan. – Ağır sandıq seçmə parçalarla dolu idi. M. C.. Küçələr izdihamla çalxanır; Yükü ağır bir gəminin ləngəri kimi. R. R.. // Sanballı. 2. Güclü, şiddətli, təsirli.… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • göz — is. 1. İnsan və heyvanda görmə orqanı. Qara gözlər. Ala gözlər. İri göz. – Xumar xumar baxmaq göz qaydasıdır; Lalə tək qızarmaq üz qaydasıdır. M. P. V.. Arvad . . yaşarmış gözlərini silib ərinin qabağında döyükə döyükə qaldı. S. Rəh.. Göz ağı… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • yükseltmek — i 1) Yükseğe çıkarmak, yukarı kaldırmak 2) Güçlendirmek, şiddetlendirmek 3) Yüksek bir düzeye getirmek, geliştirmek Bunlar memleketin edebiyat tarihinde beni yavaş yavaş yükselten birer basamak. H. E. Adıvar 4) Aşama ve mevki bakımından daha… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • açılışmaq — f. 1. qarş. Bir birinə yaxın olmaq, məhrəmləşmək, bir birinə isinişmək, yaxınlaşmaq. <Əhməd:> Birdən Gülnazı bərk bərk qucaqlayıb öpdüm, bu əhvalat bizim açılışmağımıza səbəb oldu. T. Ş. S.. 2. Daha utanmamaq, sıxılmamaq, özünü sərbəst hiss …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»